Din canlı bir organizmadır. Dolayısıyla, bıyığı henüz terlememiş çocuğa da cami avlusundaki belediyeye ait bankta ikindi namazını bekleyen yaşlı amcaya da hitap eden organik bir yapıdır. Tam da bu noktada, klasik din eğitimi uygulamalarına tabi tutulan çocuk ve gencin realite ile olan bağlantısına bakıldığında, kapalı havzada yetişen ürünlerin tabii ortamdakilere kıyasla daha camit ve kırılgan olduğu gerçeğinin doğal sonucu olarak bazı şaseler müşahede edilir. Örneğin, şehir merkezlerindeki hafta sonu gezintilerinde göze çarpan gençlerden hangisinin kışlada er/erbaş olduğu, en azından saç tipolojilerinden belli olur. Bu itibarla, kişinin yaşadığı hinterlandın, onun kendisine ve eşyaya bakış açısını/tarzını belirleyeceğini söylemek mümkündür. Bahse medar olan hususun en önemli tezahürü ise yanlış uygulamalar/uygulayıcılar sebebiyle dünya ve ahiret kılavuzu olan Kur’an’ın, rahlelere ve zihinlere ağır gelen bir kitap olduğunu artık kanıksayan körpe dimağların, gelişim özelliklerini/süreçlerini hiç de itibara almadan statikleşerek, çocukluk ve gençliklerini derin dondurucuya koymalarıdır. Bu açıdan, din eğitimi kurumlarındaki vakıaya mutabık olmayan program ve uygulayıcıların marine ettiği çocuk ve gençlerin, dış yaşantılarla sağlıklı bağının kurulması; diğer bir ifadeyle, sözü edilen hususu temin etmek için genellikle kırsal tandanslı olan potansiyelin, kent kültürüyle olan menfezinin daima açık tutulması elzemdir. Söz konusu çocuk ve gençlerin eğitim hayatı sonrasındaki asıl hayata atıldıklarında; örneğin,yeni durum ve konumlara karşı üzerindeki ceketin tüm düğmelerini iliklememesini, mütemadiyen elbiselerini ütülü ve ayakkabılarını boyalı tutmasını veya kafasının üstünde yağmur yüklü bir bulut varmışçasına yürümemesini ya da bitpazarıvari bir mekândaki toplumun her kesiminden insanların bulunduğu dehlizlerde, cebindeki cüzdanı korumalı moda almadan dolaşmasını sağlamanın önemli bir yolu da dindara karşı yerleşik algının/bakış açısının değiştirilmesidir. Bunun içinde artık herkesin, elini taşın üstüne koyması gerekir. MURAT KALIÇ DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI DİN İŞLERİ YÜKSEK KURULU UZMAN
Din canlı bir organizmadır. Dolayısıyla, bıyığı henüz terlememiş çocuğa da cami avlusundaki belediyeye ait bankta ikindi namazını bekleyen yaşlı amcaya da hitap eden organik bir yapıdır. Tam da bu noktada, klasik din eğitimi uygulamalarına tabi tutulan çocuk ve gencin realite ile olan bağlantısına bakıldığında, kapalı havzada yetişen ürünlerin tabii ortamdakilere kıyasla daha camit ve kırılgan olduğu gerçeğinin doğal sonucu olarak bazı şaseler müşahede edilir. Örneğin, şehir merkezlerindeki hafta sonu gezintilerinde göze çarpan gençlerden hangisinin kışlada er/erbaş olduğu, en azından saç tipolojilerinden belli olur. Bu itibarla, kişinin yaşadığı hinterlandın, onun kendisine ve eşyaya bakış açısını/tarzını belirleyeceğini söylemek mümkündür.
Bahse medar olan hususun en önemli tezahürü ise yanlış uygulamalar/uygulayıcılar sebebiyle dünya ve ahiret kılavuzu olan Kur’an’ın, rahlelere ve zihinlere ağır gelen bir kitap olduğunu artık kanıksayan körpe dimağların, gelişim özelliklerini/süreçlerini hiç de itibara almadan statikleşerek, çocukluk ve gençliklerini derin dondurucuya koymalarıdır. Bu açıdan, din eğitimi kurumlarındaki vakıaya mutabık olmayan program ve uygulayıcıların marine ettiği çocuk ve gençlerin, dış yaşantılarla sağlıklı bağının kurulması; diğer bir ifadeyle, sözü edilen hususu temin etmek için genellikle kırsal tandanslı olan potansiyelin, kent kültürüyle olan menfezinin daima açık tutulması elzemdir.
Söz konusu çocuk ve gençlerin eğitim hayatı sonrasındaki asıl hayata atıldıklarında; örneğin,yeni durum ve konumlara karşı üzerindeki ceketin tüm düğmelerini iliklememesini, mütemadiyen elbiselerini ütülü ve ayakkabılarını boyalı tutmasını veya kafasının üstünde yağmur yüklü bir bulut varmışçasına yürümemesini ya da bitpazarıvari bir mekândaki toplumun her kesiminden insanların bulunduğu dehlizlerde, cebindeki cüzdanı korumalı moda almadan dolaşmasını sağlamanın önemli bir yolu da dindara karşı yerleşik algının/bakış açısının değiştirilmesidir. Bunun içinde artık herkesin, elini taşın üstüne koyması gerekir. MURAT KALIÇ DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI DİN İŞLERİ YÜKSEK KURULU UZMAN